Anasayfa

''Adil dönüşüm’’ nedir ve ülkeler gerçekten ilerleme kaydediyor mu?

Adil dönüşüm yaklaşımı, sürdürülebilir bir yaşama geçişte kimsenin geride kalmamasını, risklerin ve fırsatların dengeli dağıtılmasını hedefliyor. Bu yaklaşım, karbon emisyonunu düşürürken, iş kayıplarının ve yerinden edilmenin önlenmesini, herkes için insana yakışır iş fırsatlarının yaratılmasını amaçlıyor. Karar alma süreçlerine herkesin katılması, toplumsal ve çevresel eşitsizliklerin giderilmesi de bu yaklaşımın temel taşlarından biri. Bu yaklaşık, küresel sürdürülebilir bir kalkınma için bu yaklaşım vazgeçilmez bir strateji olarak ön plana çıkıyor.

8 Dakikalık Okuma
|
Sürdürülebilirlik Stratejisi
İnsan Hakları ve İş Gücü
Etki Ekonomisi ve Toplumsal Yatırım

Mayıs 2025'te World Resources Institute (WRI) tarafından yayınlanan bu yazı, sürdürülebilir bir geleceğe ulaşmak için sadece çevresel değil, aynı zamanda toplumsal ve ekonomik bir dönüşüme de ihtiyaç olduğuna dikkat çekiyor. Enerji sistemleri ve ekonomik yapıdaki dönüşümler, bazı sektörlerde iş kayıplarına ve yaşam biçimlerinde değişikliğe neden olabilir. Ancak bu dönüşüm, aynı zamanda milyonlarca yeni iş imkanı yaratabilir, ekonomik büyümeyi destekleyebilir ve iklim krizinin etkilerini azaltabilir. Ancak birçok ülke bu çabaları şeffaf bir şekilde izleyemediği için, ilerlemeyi değerlendirmek ve hükümetleri verdikleri sözler konusunda hesap verebilir kılmak zorlaşıyor. Bu eksikliği gidermek amacıyla, WRI ve İklim Eylem Şeffaflığı Girişimi (Initiative for Climate Action Transparency-ICAT) tarafından geliştirilen yeni bir kılavuz, ülkelerin adil geçiş sürecinde nerede durduğunu anlamaya ve süreci daha hesap verebilir hale getirmeye yardımcı olmayı amaçlıyor.

‘Adil dönüşüm’ gerçekte ne alma geliyor?

Adil dönüşüm yaklaşımı, sürdürülebilir bir yaşama geçişte kimsenin geride kalmamasını, risklerin ve fırsatların dengeli dağıtılmasını hedefliyor. Bu yaklaşım, düşük karbonlu ekonomiye geçilirken iş kayıplarının ve yerinden edilmenin önlenmesini, herkes için insana yakışır iş fırsatlarının yaratılmasını amaçlıyor. Karar alma süreçlerine herkesin katılması, toplumsal ve çevresel eşitsizliklerin giderilmesi, bu yaklaşımın temel taşlarından biri.

Adil dönüşüm, yalnızca fosil yakıt sektöründe çalışanlar için yeni işler yaratmakla sınırlı değildir. Tarihsel kirlenmenin yol açtığı adaletsizliklerin telafisi, temiz enerji ve ulaşıma erişim gibi temel hizmetlerin herkese sunulması da bu yaklaşımın kapsamına giriyor. Bu nedenle, adil dönüşüm iklim politikasının kapsayıcı ve dönüştürücü olmasını sağlayan kritik bir zemin sunuyor.

Adil geçişin en önemli özelliklerinden biri, evrensel bir formülünün olmamasıdır. Her ülke, toplum ve bölge, iklim değişikliğiyle mücadelede kendi sosyal, siyasi ve coğrafi bağlamına göre farklı zorluklarla karşılaşır ve bu nedenle çözüm yolları da farklılık gösterir. Bu esneklik, adil geçişin yerel ihtiyaçlara duyarlı ve kapsayıcı bir şekilde uygulanmasını sağlıyor.

Örneğin Güney Afrika, adil geçişi sosyal içerme, yoksulluğun azaltılması ve kırılgan grupların karar alma süreçlerine dahil edilmesi fırsatı olarak görürken; İskoçya istihdamı merkeze alarak yeşil sektörlerde nitelikli işler yaratılmasını ve çalışanların iş güvencesine kavuşturulmasını savunuyor. Bu iki ülkenin farklı yaklaşımları, adil geçişin yerel önceliklere göre şekillendiğini gösteriyor.

Ülkeler adil geçişler konusunda ilerleme kaydediyor mu?

Adil dönüşüm kavramının 2015 Paris Anlaşması’na dahil edilmesiyle küresel iklim politikalarında önemli bir yer edindi. O günden bu yana pek çok ülke, bu yaklaşımı iklim planlarına ve ulusal stratejilerine entegre etmeye başladı. 2015’te yalnızca Güney Afrika’nın Ulusal Katkı Beyanı (Nationally Determined Contributions-NDC) adil geçişe yer verilirken, bu sayı 2025 itibariyle 66 ülkeye ulaşmıştı. Bazı ülkeler bu kavrama yalnızca yüzeysel olarak değinirken, Şili ve Birleşik Krallık gibi ülkeler detaylı stratejik bölümlerle adil geçişin nasıl sağlanacağını açıklıyor. Örneğin Birleşik Krallık, enerji sektöründe kaliteli istihdam yaratmayı amaçlayan bir Temiz Enerji İşleri Ofisi kurduğunu belirtiyor.  

Aynı zamanda, uzun vadeli düşük emisyon stratejilerinde de adil geçiş giderek daha fazla yer bulduğu görülüyor. 2023 itibariyle sunulan bu tür stratejilerin %57’si adil geçişten bahsediyor. Endonezya ve İspanya gibi bazı ülkeler net ve kapsamlı ifadelerle ilerlerken, diğerleri daha genel geçer açıklamalarda yetiniyor. Sadece taahhütlerle sınırlı kalmayan bazı ülkeler ise somut politika ve uygulamalar için ulusal stratejiler ve planlara yönelmiş durumda. Bu gelişmelere paralel olarak, geçiş sürecini desteklemek üzere finansal modeller de yaygınlaşıyor. Örneğin Güney Afrika, 2021’de imzaladığı 8,5 milyar dolarlık Adil Enerji Dönüşümü Ortaklığı (Just Energy Transition Partnerships-JETP) sayesinde, otomotiv ve tarım gibi hassas sektörlere stratejik yatırımlar yaparak yeşil ve kapsayıcı dönüşüm sürecini hızlandırıyor.  

Taahhütten etkinin ölçülmesine

Taahhütlerin artması olumlu bir gelişme olsa da bu sözlerin ne kadarının somut adımlara dönüştüğü belirsizliğini koruyor. Çoğu ülke, adil geçiş hedeflerine dair ilerlemeyi izleyebilecek mekanizmalardan yoksun. Oysa izleme, sadece teknik bir detay değil; hangi politikaların işe yaradığını görmek, kaynakları etkili kullanmak ve kamuoyuna hesap vermek açısından kritik bir rol oynuyor.

Nijerya, ICAT'ın desteğiyle kadınlar, gençler, yerli topluluklar ve engelliler gibi savunmasız grupların geçişten nasıl etkilendiğini ölçmek üzere bir izleme çerçevesi geliştirdi. Benzer bir yaklaşımı benimseyen Güney Afrika ise geçişin sosyal etkilerini değerlendirmek için İzleme, Değerlendirme ve Öğrenme (MEL) sistemini kurdu. Bu sistem, enerji ve istihdam alanlarında cinsiyet ve ırk temelli farklılıkları, eğitim ve istihdam oranlarını izliyor.

Adil geçişe dair uluslararası taahhütlerin son yıllarda artış göstermesi umut verici bir gelişme olsa da bu sözlerin ne kadarının somut ilerlemeye dönüştüğü konusu belirsizliğini koruyor. Birçok ülke, adil geçiş hedeflerine yönelik gelişmeleri izleyebilecek etkili süreç ve sistemlerden yoksun. Ancak bu tür izleme mekanizmaları yalnızca teknik bir detay değil; ülkelerin sosyal ve çevresel etkileri şeffaf biçimde değerlendirmesi, hangi politikaların işe yaradığını görmesi ve gerekli alanlara daha iyi kaynak ve destek yönlendirmesi açısından hayati önem taşıyor. Bu aynı zamanda hükümetlerin verdikleri sözler konusunda hesap verebilirliğini de artırıyor.

İzleme sürecinin nasıl yapılandırılacağı ise başlı başına bir zorluk. Birçok ülkede sosyoekonomik verilerin düzenli ve kapsayıcı biçimde toplanmaması, özellikle dezavantajlı grupların ihtiyaçlarını tespit etmeyi zorlaştırıyor. Ancak olumlu örnekler de var. Nijerya, kadınlar, gençler, yerli topluluklar ve engelliler gibi savunmasız grupların geçişten nasıl etkilendiğini analiz etmek amacıyla, ICAT’ın desteğiyle bir İzleme, Raporlama ve Doğrulama (Monitoring, Reporting and Verification-MRV) çerçevesi geliştirdi. Bu çerçeve, özellikle petrol, gaz ve tarım gibi sektörlerde geçişin sosyal etkilerini anlamaya yönelik göstergeler içeriyor.

Benzer şekilde Güney Afrika da geçişin toplumsal etkilerini detaylı biçimde takip edebilmek için bir İzleme, Değerlendirme ve Öğrenme (Monitoring, Evaluation, and Learning-MEL) sistemi kurdu. Bu sistem; geçişten en çok etkilenen sektörlerde ırk ve cinsiyet temelli istihdam eşitsizlikleri, kömür bölgelerinde yoksulluk düzeyleri ve temiz enerji alanında eğitim gören bireylerin istihdam oranı gibi çok boyutlu göstergelerle çalışıyor. ICAT tarafından yayımlanan yeni Adil Geçiş İzleme Rehberi de bu ülkelerin deneyimlerinden yola çıkarak, diğer ülkelerin kendi izleme sistemlerini kurmasına yardımcı olacak adım adım bir yol haritası sunuyor.

Ülkeler, adil geçiş politikalarında hangi aşamada olurlarsa olsunlar, rehberdeki yaklaşımlar sayesinde daha şeffaf, veriye dayalı ve hedef odaklı stratejiler geliştirebilirler. Örneğin Brezilya, Ulusal İklim Planı'nın sosyoekonomik etkilerini izleyebilmek adına bu rehberi aktif olarak kullanmaya başladı. Böylece hem ulusal ilerlemeyi daha net görmeyi hem de destek ve müdahale gerektiren alanları daha sağlıklı biçimde belirlemeyi hedefliyor. Bu tür çabalar, adil geçişin sadece bir vaat değil, toplumların refahını ve iklim dayanıklılığını artıran gerçek bir dönüşüme dönüşmesini mümkün kılıyor.

Ülkeler adil geçiş taahhütlerini artırsa da bu sözlerin yerine getirilip getirilmediğini anlamak için etkili bir izleme sistemi şart. İzleme sadece şeffaflık ve hesap verebilirliği sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda adil geçişi bölgeler ve sektörler arasında ölçeklendirebilmek için gerekli olan kurumsal ve toplumsal dönüşümleri destekliyor. Hükümetlerin izole projeler yerine sistemli ve koordineli yaklaşımlar benimsemesi, özel sektörle ve diğer ülkelerle iş birliği yaparak finansman ve etkiyi büyütmesi gerekiyor. En önemlisi, geçişin adil olması için etkilenen grupların karar alma süreçlerine aktif olarak dahil edilmesi şart. Bu yolla daha kapsayıcı, dirençli ve sürdürülebilir bir gelecek gerçek anlamda mümkün olabilir.

S360'ta ortak değer yaratmayı odağımıza alarak günümüzün en önemli sürdürülebilirlik problemleri üzerine stratejik öneriler geliştiriyor, böylece kârı amaçla birleştiriyoruz.

Detaylı bilgi için kurumsal web sitemizi ziyaret edebilirsiniz: www.s360.com.tr

İlginizi çekebilecek diğer makaleler

7 Dakikalık Okuma
June 27, 2025

Uyum finansmanı: 10 temel soru, cevap

3 Dakikalık Okuma
April 4, 2025

beije’in etki odaklı kuruluş hikayesi ve B Corp yolculuğu

4 Dakikalık Okuma
April 4, 2025

Sosyal değer neden pek çok şirket için bir öncelik haline geliyor?