Anasayfa

COP28: İklim değişikliği finansmanında dönüm noktasından bir yıl sonra, yoksul ülkeler Dubai zirvesinde hayal kırıklığı yaşıyor

COP28'de kayıp ve zarar fonunun hayata geçirilmesi, tüm iklim değişikliği müzakere rejiminin meşruiyeti için bir turnusol testi niteliğinde.

5 Dakikalık Okuma
|
İklim Kaynaklı Riskler ve Fırsatlar

Mısır'ın Şarm El-Şeyh kentinde düzenlenen COP27 (2022 Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı)  zirvesinde, bir kayıp ve zarar fonu kurulması konusunda varılan anlaşma, BM iklim değişikliği müzakerelerindeki en zorlu konulardan birinde büyük bir atılım olarak değerlendirildi. Kasım 2022'de alınan bu karar, özellikle yoksul ve düşük salımlı ülkelerin iklim değişikliğinin sonuçlarıyla başa çıkmak için ihtiyaç duydukları yardımı ve bunu kimin karşılaması gerektiğini netleştirdi.

2023 aşırı hava olaylarının rekor kırdığı bir yıl oldu. Şiddetli yağmurlar Libya'da bütün bir şehri silip süpüren sellere neden olurken, orman yangınları Kanada, Yunanistan ve Hawaii'nin Maui Adası’na ciddi derecede zarar verdi.

 

Bu olaylar dünya çapında rutin hale geldikçe, hızlı bir şekilde kurulabilecek ve iklim değişikliğine karşı en savunmasız olanlara yardım edebilecek etkili bir fona duyulan ihtiyaç da artıyor. Ancak bir yıl süren görüşmelerin ardından fon şu ana kadar gelişmekte olan ülkelerin beklediği şekilde hayata geçirilemedi.

 

Lisa Vanhala,UCL'de siyaset bilimi profesörü,  BM'nin kayıp ve zarar yönetimi üzerine bir kitap yazıyor ve 2013'ten bu yana müzakereleri takip ediyor. Müzakereciler evlerine döndükten sonra neler olduğunu ve bu kez Dubai'deki COP28'e döndüklerinde nelere dikkat etmeleri gerektiğini burada bulabilirsiniz.

 

Büyük sorular

 

Şarm El-Şeyh'te birçok soru gündeme geldi ve çözümsüz kaldı. Bunlar arasında: "Bu yeni fona kim para ödeyecek? Fon nerede yer alacak? Üzerinde kimin gücü olacak? Fona kimler erişebilecek (ve kimler erişemeyecek)?" gibi sorular yer alıyor.

 

COP27'den sonra bu soruları tartışmak üzere BM tarafından 14 gelişmekte olan ve 10 gelişmiş ülke üyesinden oluşan bir geçiş komitesi atandı. Komite geçen yıl düzenli olarak toplandı, ancak Ekim ayının sonundaki dördüncü ve son oturumunda fona kimin ev sahipliği yapacağı ve yöneteceği gibi fonu çevreleyen önemli sorular cevapsız kaldı. Görüşmeler bir anlaşmaya varılamadan sona erdi.

 

Kasım ayı başlarında, COP28'e bir aydan daha kısa bir süre kala, alelacele düzenlenen beşinci toplantıda komite üyelerine Güney Afrika ve Finlandiya'dan iki eş başkan tarafından bir araya getirilen bir metin, "teklif var ısrar yok" anlaşması olarak sunuldu. Gelişmekte olan ülkeler, çekincelerine rağmen fonun geçici bir süre için Dünya Bankası tarafından yönetilmesini kabul etti.

 

Gelişmiş ülkeler  nihai metne itiraz etti. ABD, fona yapılacak katkılardan bahsedilirken "gönüllü" sıfatının eklenmesini istedi. Diğerleri ise fona katkıda bulunanlar havuzunun Suudi Arabistan gibi bazı gelişmekte olan ülkeleri ve özel finans kaynaklarını da kapsayacak şekilde genişletilmesi gerektiğini savundu. Bu itirazlar not edildi ancak metin bunlar olmaksızın kabul edildi.

 

Bu tavsiyelerin 30 Kasım'da başlamış olan COP28'de imzalanması gerekiyor. Yaklaşık 200 ülkenin bu düzenlemeler üzerinde anlaşmaya varması gerektiği ve memnuniyetsizliğin yaygın olduğu bu sürecin kolay geçmesi beklenmiyor.

 

Dünyanın bankası fonun doğru sahibi mi?

 

Gelişmekte olan ülkeler, fonun potansiyel ev sahibi olan Dünya Bankası'na çeşitli nedenlerden dolayı şüpheyle yaklaşıyor.

 

Birçok delege, gelişmiş ülke donörlerinin hakimiyeti, hibeden ziyade kredi sağlamaya verdiği önem ve bankanın faaliyetlerinde iklime duyarlılık eksikliği de dahil olmak üzere bankanın itibarı konusunda endişe duyuyor. Bu endişelerin Dubai'de yeniden ortaya çıkması muhtemel.

 

ABD, Dünya Bankası'nın en büyük hissedarı olup geleneksel olarak bankanın başkanı Washington tarafından atanan bir ABD vatandaşı oluyor. Gelişmekte olan küçük ada devletleri (deniz seviyesinin yükselmesi nedeniyle iklim değişikliğine karşı en savunmasız olanlar arasında), fonun her zamanki güç dengesizlikleriyle donör-alıcı modelinden, dünyayı korumaya yönelik ortak bir taahhüt üzerine kurulu bir ortaklığa doğru kaydırılmasını savunuyor.

 

Bunun için Dünya Bankası'nın kısmen ya da tamamen reforme edilmesi gerekecek ve bazıları bunun yeni başkan döneminde zaten gerçekleşmekte olduğunu savunuyor. Ancak fonu banka bünyesinde barındırmak, geçiş komitesinin fonun yönetim kurulunun çoğunluğunun gelişmekte olan ülke üyelerinden oluşması yönündeki tavsiyelerine rağmen, donör ülkelere orantısız bir etki sağlayacak.

 

Yüksek genel masraflar da bir başka endişe kaynağı. Dünya Bankası'nın ev sahipliği yaptığı bir başka fonun yönetim kurulu üyelerinden biri, bankanın aldığı idari ücretlerin arttığını ve yardımların daha büyük bir kısmını kapsadığını öne sürüyor. Bu durum, felaketle sarsılan ülke ve toplumlara sunulan her 100 milyar ABD dolarına karşılık Dünya Bankası'nın 1,5 milyar ABD dolarını elinde tutacağı anlamına gelebilir. Bu da iklime zarar veren petrol ve gaz endüstrisini finanse eden bir kurum için haklı gösterilmesi zor bir durum teşkil edecek.

 

Fon tarafından sağlanan finansman türlerinin, hibeler ve diğer yüksek imtiyazlı krediler sunarak bankanın geleneksel kredi finansmanı yöntemiyle çelişmesi gerekiyor. Gelişmekte olan ülkeler sürekli olarak kayıp ve zarar finansmanının gelişmekte olan bir ülkenin borç yükünü arttırmaması gerektiğini savunuyor.

 

Üzerinde mutabık kalınan metinde, kayıp ve zarar fonunun "mali katkıları teşvik edeceği" ve gelişmiş ülkelerin bu konuda "öncülük edeceği" belirtiliyor. Gelişmekte olan ülkeler gelişmiş ülkelerin (geçmişten günümüze en yüksek salımdan sorumlu oldukları için) fon sağlamasını isterken, zengin ülkeler ödeme yükümlülükleri olduğu fikrine karşı çıkıyorlar.

Bunun yerine, iklim finansmanı konusunda tüm haklı söylemleri dile getirirken, yeni bir para teklif etmek yerine, mevcut iklim finansmanı veya kalkınma yardımı biçimlerini yeniden markalaştırarak kısa vadeli övgüler kazanmayı seçiyorlar.

  

Tazminat tabusu

 

COP28'de duyma olasılığınızın düşük olduğu tek şey "tazminat". Gazete editörleri kayıp ve zararla ilgili haberlerde tazminat, sorumluluk ve telafi başlıklarına bayılsa da ve bununla beraber iklim davalarındaki artış hükümetleri ve yüksek salımlı şirketleri tedirgin etse de bu ibare müzakerelerde konuyla ilgili tartışmalarda hala karşımıza çıkmıyor.

 

Aslında araştırmalar, 2013 yılında kayıp ve zarar mekanizmasının kurulmasından sonra devletlerin BM'ye sundukları raporlarda tazminattan bahsetmelerinin önemli ölçüde azaldığını göstermiştir. Kayıp ve zararın "sorumluluk veya tazminat için bir temel teşkil etmediği" 2015 Paris Anlaşması'nın detaylarında belirtilmiştir.

 

COP sürecinde bu terim etrafında bir tabu oluşmaya başladığı görülüyor. Bunun yerine, ülkeler finansman için temel olarak "dayanışma" gibi bir dili giderek daha fazla tercih ediyor. Bu kelime seçimleri gücün nerede yattığını gösteriyor.

 

Tüm bunlar COP28'e girerken dikkatli olunması gerektiğinin altını çiziyor. Kayıp ve zarara ilişkin büyük anlaşmalar, bürokratik forum kaymaları (konuların BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi dışındaki yerlere taşınması), gecikmeler ve yetersiz kaynak kullanımı nedeniyle tarihsel olarak vaatlerini karşılayamadılar. Bunun bir örneği de 2001 yılında kurulmuş olan Uyum fonu’nun ilk fonunu ancak 2010 yılında onaylama aşamasına getirmesidir.

 

İklim değişikliği müzakerelerindeki ilerleme hızı bu denli yavaşken ve kayıp ve zarar finansmanı konusunda özellikle yavaş ve iddiasız olma eğilimindeyken, savunmasız topluluklar ve ülkeler arasındaki acil destek ihtiyacı nasıl karşılanacak?

 

COP28'de kayıp ve zarar fonunun hayata geçirilmesi, tüm iklim değişikliği müzakere rejiminin meşruiyeti için bir turnusol testi niteliğinde.

S360'ta ortak değer yaratmayı odağımıza alarak günümüzün en önemli sürdürülebilirlik problemleri üzerine stratejik öneriler geliştiriyor, böylece kârı amaçla birleştiriyoruz.

Detaylı bilgi için kurumsal web sitemizi ziyaret edebilirsiniz: www.s360.com.tr

İlginizi çekebilecek diğer makaleler

3 Dakikalık Okuma
July 26, 2024

Veriler, geçtiğimiz 12 aylık dönemde sıcaklıkların sanayi öncesi dönem ortalamasının 1,5 derece üzerinde olduğunu gösteriyor

4 Dakikalık Okuma
July 26, 2024

Dünya Mülteciler Günü: Yenilikçi yaklaşımlar sürdürülebilir geçim kaynaklarının inşasına nasıl yardımcı olabilir?

2 Dakikalık Okuma
July 26, 2024

Kuşaklar arası liderlik iş dünyasını ve toplumu güçlendirebilir